Bağışlayan, koruyan yüce Allah'ın adıyla yazmaya başlıyorum. Hamd-ü Sena ettiğim, güzelliğine ve ululuğuna sığındığım, haşmetine ve kemaline hayranlıkla baktığım, şekil ve sıfatların kavramlarına sığdıramadığın, doğmayan/doğurmayan müstesna özelliğine erişemediğim, gaybı bilen, kainatı ve tüm varlığı elinde tutan ulu Allah'a şükrediyorum. Hz. Peygamberin yüce soyuna soyluluğuna, onun risalesinin tanıklığına/kabulüne, dalaletten geri çevirip çıkardığına, Ümmeti yönlendirip selamete çıkardığına, cehaletten kurtardığına ve ondan sonra, onun yerini tutan, Ümmetlerin üstünü, düşmanı devirip kahreden, yüce Allah'ın dönmez Kılıcı olan, Müminlerin Emiri Ali İbni Ebi Talib'e ve onun soyundan türeyen, Yasin suresinin özü, Takva Ehli arınmış İmamlara, ışığıyla dünyayı saran/aydınlatan Allah'ın Kitabı'na selatımı okuyorum. Onlar ki, ona binenleri selamete kavuşturan, kaçanların suda batıp kalan Nuh'un kurtarıcı gemisidirler. Biz, geçmişi hatırlayıp tarihin derinliklerine indiğimizde, o karanlığın içinde bilgi, irfan ve insanlık değerleriyle dolu, ışıklı bir yüz buluyoruz. Bu topraklar ki, biz onun üzerinde yaşayanlar, ''Hakk'' kavramında yoğunlaşıyoruz. Vatanın sonsuz sevgisini kutsal Antakya'nın varlığında hissediyoruz. O'nun gücünden, nimetlerinden ve verici/bereketli karakterinden yararlanıyoruz. Bizler ki, Kur'an'ın kaynaklarından sütümüzü içiyoruz. Ehl-i Beyt'e olan kesin bağlılığımızla Peygamberin (S.A.V) sünnetleriyle doyuma ulaşıyoruz. Allah'ın selamı ve salatı bu gibilerin üzerinde olsun. Toprağın kutsallığı, üzerinde yaşayan evliya ve Ulu Tanrı'nın seçkin kullarıyla tamamlanır. Yüce Allah, evliyaları ve Hz. Peygamber ümmetini bilginleriyle kutsadığı, arı/arınmış ulu Antakya kenti ve ona bağlı canım köyümde yaşayan halkanın saygın insanları, bilginlerin sırları ve kanıtlarıyla ün yapan ecdadımız müminlerin, İslam'ı kucaklayıp, emanetleriyle bugünlere taşıyanların, bu yolda ellerinde, avuçlarında ne varsa, hiç bir özveriden çekinmeyenlerin/kaçınmayanların izinde olmanın mutluluğunu bizlere ihsan eylesin.